|
![]() |
|||||||||
Karagümrük tarihi:
Karagümrük'ün güney kısmına devam edildiğinde Keçeciler Meydanı, Keçeci Çeşmesi Sokağı ve Keçeci Piri Camii'nden oluşan bir bölge yer alır. Bu meslek dalı Osmanlı ordusunun stratejik ihtiyaçlarını karşılamak üzere kontrol altında zanaatını ifa eden kişilerden oluşuyordu.
Karagümrük, camileri ve tekkeleri itibariyle de önemli bir semttir. Fatih devri ihtisap ağalarından Muhtesip İskender'in yaptırdığı “Kabakulak Mescidi” buradadır. Cami 1730'da yanmış ve 18. asır stili üzere tamir ettirilmiştir. Gene Fatih devri ulemasından Esseyyid Mehmet Efendi'nin merkadi (H. 857, M. 1453) eski İstanbul mahallelerinde çokça rastlanan açık türbelerden biri olup, Eski Ali Paşa (Atik Ali) Caddesi ve Kabakulak Sokağı köşesindedir. Karagümrük çarşısının bir köşesinde yer alan “Mesih paşa Camii” bir 16. yüzyıl eseridir (1588). Kuşkusuz ki Karagümrük semtinin hemen yanı başındaki Nişanca'da 1584 tarihli (H. 992) Sinan'a atfedilen Nişancı Mehmet Paşa Camii ve “Mesih Mehmet Paşa Camii” de semtin bu devirdeki itibarını gösteren yapılardır.
Karagümrük'ün Osmanlı dönemi boyunca tarikatlar açısından önemli bir merkez olduğu biliniyor. En önemli dergâh Niyazi-i Mısri Sokağı'ndaki bugün restore edilen “Celvetiyye Dergâhı”dır. Merkezi Üsküdar'da olan bu tarikatın sur içi İstanbul'daki en önemli şubesi bu semtteydi. Yine 1851'de Sultan Abdülmecid'in yaptırdığı ve Osmanlı rokoko tarzının en önde gelen örneklerinden “Hırka-i Şerif Camii” de buradadır. Çevrenin makbul bir yer olduğu, bugün de muhafaza edilebilen birkaç ahşap binadan bellidir. Bunlar 19. yüzyıl İstanbul’unun ilginç ahşap konut örnekleridir.
Karagümrük, Cumhuriyet dönemi edebiyatında Server Bedi'nin (yani Peyami Safa) “Cumbadan Rumbaya” adlı romanında çizdiği fakir mahalle tipleriyle toplumumuzun dikkatini çekmiştir. Ancak eski Karagümrük, bu romanın cumba faslıyla pek uyum halinde değildi. Karagümrük ismi, bir de son kırk yılın içinde parlayan ve sönen futbol takımıyla bütün Türkiye'de ünlenmiştir.
Karagümrük’te eserler:
Nureddin Cerrahî Tekkesi…
Halvetiliğin Cerrahi kolunun âsi tanesi ve pir makamı olan bu tekke Derviş Ali Mahallesi’nde, Nureddin Tekkesi Sokağı’nda bulunmaktadır. Cerrahîliğin Piri Şeyh Seyyid Muhammed Cerrahî (ö. 1721) adına 1115/1703’te III. Ahmet tarafından inşa ettirilmiş, tekkenin açılış merasimi recep ayının 6. günü icra edilmiştir. İstanbul’un önde gelen tarikat merkezlerinden olan Nureddin Cerrahî Tekkesi zaman içinde dört kere yeni baştan inşa edilmiş, ayrıca çeşitli onarımlara, değişikliklere ve ilavelere sahne olmuştur.
Tekkelerin kapatılmasından (1925) sonra kullanılmayan tevhidhane-türbe binası, harem dairesinde ikamet eden Şeyh İ. Fahreddin Efendi’nin sürekli gayretleri sayesinde ayakta kalabilmiştir.
Nureddin Cerrahî Tekkesi gerek İstanbul’un tasavvuf kültürü, gerekse de tarikat musikisi açısından en önemli merkezlerinden birisi olmuş, dönemlerinin ileri gelen mürşitleri olan postnişinleri her türlü çevreden çok sayıda insanı bu merkeze cezbetmiş, pazartesi günleri icra edilen ayinler, musiki tarihinde önemli yerleri olan zakir başılar tarafından yönetilmiştir.
Günümüzde Nureddin Cerrahî Tekkesi’nin tevhidhane-türbe bölümü özgün dekoru ile muhafaza edilmekte, harem dairesinde son postnişinin akrabaları oturmakta, selamlık bölümünde de Şeyh İ. Fahreddin Efendi’nin öğrencileri tarafından kurulan Türk Tasavvuf Musikisi ve Folkloru Araştırma ve Yaşatma Vakfı çeşitli kültür faaliyetlerini yürütmektedir.
Nureddin Cerrahî (4 Mayıs 1678, İstanbul – 1 Ekim 1721, İstanbul)
Halvetîliğin İstanbul’daki en önemli kollarından Cerrahîliği kuran mutasavvıf. Şeyh Seyyid Muhammed Nureddin Cerrahî, 1678 yılının mevlit kandilinde (12 Rebiyülevvel Pazartesi) Cerrah Mehmed Paşa Camii’nin karşısındaki Yağcızade Konağı’nda dünyaya geldi. Babası Abdullah Ağa (ö.1724), annesi Şerife Emine Teslime Hatun’dur. Kurucusu olduğu Cerrahîlik İstanbul merkezli bir tasavvuf okulu olduğu gibi, kendisi de, İstanbul’da gömülü tarikat pirleri içinde, Osmanlı döneminde “nefs-i İstanbul” olarak adlandırılan tarihi yarımadada doğmuş olan tek kişidir. “Cerrahî” lakabı doğum yeri olan Cerrahpaşa semtinden gelmektedir. İstanbul’un tasavvufi hayatında ve manevi kimliğinde derin iz bırakan büyük velilerden olan Nureddin Cerrahî’nin hayatı, menkıbeleri, şahsiyeti ve eserleri hakkında Nureddin Cerrahî Tekkesi’nin son postnişini Şeyh İbrahim Fahreddin Efendi’nin (Erenden) (ö. 1966) “Envâr-ı Hazret-i Pîr Nureddin Cerrahî” adlı yazma eserinde ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.”
Can feda Hatun Camii:
Can feda Camii Sokağı’nda, Nureddin Cerrahî tekkesinin yanındadır. “Kâhya Kadın” veya “Kethüda Kadın” isimleri ile de tanınan caminin banisi Harem Kethüdası Can feda Saliha Hatun’dur. 992/1584’te yapılmış, pek çok tamirlerle günümüze ulaşmış olan yapı son onarımlarını 1982 ve 1985 yıllarında görmüştür. Karagümrük Medresesi:
Karagümrük'te Mesih Mehmet Paşa Camii'nin kuzeyindedir. Küçük Değirmen ve Sütçü Murat Sokakları arasında yer alır. "Fetva Emini Medresesi" olarak da bilinir. Zeynep Ahun bay’ın kaleminden medrese şu şekilde ifade edilir:
“II. Abdülhamit döneminde (1876–1909) fetva emini olan Hacı Nuri Efendi camiyi yeniletmiş, yanına da bir medrese yaptırmıştır. 1875'te hazırlanan İstanbul haritasında cami gösterilmiş, fakat medrese belirtilmemiştir. Buna dayanarak, 1875 ile Nuri Efendi'nin istifa tarihi olan 1909 arasında yapıldığı tahmin edilen medresenin, 1914'teki tespit çalışmasında 13 odası, çamaşırhane, abdesthane. Gusülhane ve yeterli büyüklükte bir avlusu olduğu belirlenmiştir. Sayılan mekânlar arasında dershane yer almamaktadır; medresenin dershanesi olmadığı, caminin bu amaçla kullanıldığı sanılıyor. Konumu ve rutubetli olması dolayısıyla o tarihte (1914) öğrencilerin barınmasına uygun bulunmayan yapının duvarları kagir, örtüsü ahşaptı. Doğudan, Sütçü Murat Sokağı'ndan girilen, düzgün olmayan dörtgen planlı avlunun güneybatı yönü cami ile sınırlanıyordu. Avlunun güneydoğu ve kuzeydoğu kenarlarında "L" oluşturan bir grup ve kuzeybatıda tek kol halinde hücreler sıralanıyor, kuzeydoğuda hücreler arasında bulunan dar bir geçitten helâlara geçiliyordu. 1970'lerde çekilen fotoğraflarda medresenin dış duvarlarında kemerli üst pencereleri, avlu yönündeki ahşap direkli dar sundurması, kiremitle örtülü çatısı görülebilmektedir. Harap bir durumda 1979'a kadar ayakta duran yapı, aynı yılın Ağustos ayında bir yangın geçirmiş, geriye yalnızca kâgir duvarları kalmıştı.
Medresenin enkazı kaldırıldıktan sonra, 1987'de arsası camiye katılmış; kuzeybatı tarafına cami görevlileri ve yatılı Kuran kursu öğrencileri için bodrumunda helâlar bulunan üç katlı bir bina yapılmıştır. Zeminine dökme mozaik döşenen avluda, medreseden geriye yalnız bir çınar ağacı kalmıştır."
Karagümrük Sarnıcı:
Edirne Kapısı yakınında Bizans su haznesi ile kuzeyde Kasım Ağa Mescidi arasında eski bir Bizans su sarnıcı bulunur. “Aetios Sarnıcı” olarak kabul edilen ve Çukur bostan’ın kuzeyinde olan bu kapalı sarnıcın, aynı bölgede olduğu bilinen “Büyük Patra Manastırı”na ait olduğu sanılır. Türk döneminde bir ara “Cin Ali Köşkü Mahzeni” olarak adlandırılan sarnıç, 1546 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'ne göre, komşusu olan Kasım Ağa Mescidi'nin evkafı arasında anılır.
Semavi Eyice sarnıç hakkında şunları söylemektedir:
"İstanbul'un eski Bizans su tesislerine dair etraflı bir inceleme yapan Ph. Forchheimer ile J. Strzygowski'nin 1892'deki araştırmaları sırasında, bu sarnıcın Ermeni iplik bükücüler tarafından atölye olarak kullanıldığına işaret edilmiştir. 1919'da Salma tomruk Mahallesi'ni kül eden büyük yangında bütün çevresi ile tahribe uğrayan sarnıç, uzun yıllar sahipsiz bir harabe halinde kalmış ve burada 1950'den sonra yeniden yapılaşma başladığında, kubbeleri delinerek çevrenin çöplüğü haline getirilmiştir, içine çocukların düştüğü yolundaki şikayetler üzerine de, toprak ve çöp doldurularak bütünüyle yok edilmiştir. Bugün Karagümrük Sarnıcı'ndan görülebilir hiçbir şey yoktur. Sarnıç, dikdörtgen planlı içten 17.20x 29 m ölçüsünde bir tesis idi. Her bir dizide yedi destekten dört sıra halinde 28 sütun, kemerleri ve bunların üstlerindeki kırk tuğla kubbeyi taşıyordu.
Karagümrük Sarnıcı'nın İstanbul arkeolojisi bakımından en ilgi çekici tarafı, içinde destekleyici olarak kullanılan malzemenin çeşitliliği idi. Burada daha eski yapılardan devşirilmiş, değişik boylardaki sütunlar kullanılmış ve bunlara yine devşirme değişik sütun başlıkları konulmuştur. Sütun gövdelerinin boylarının yeterli olmadığı yerlerde ise kaide olarak yine eski sütun başlıkları kullanılmıştı. Hatta bazı yerlerde gövde çok kısa olduğundan üst üste devşirme bir çift başlık konulmuştu. Böylece Karagümrük Sarnıcı adeta değişik üsluplarda bir Bizans sütun başlıkları müzesi görünümüne girmişti.”
Hazırlayan: Reyhan Çorak, Kentim İstanbul Semt Kitapçıkları.
Karagümrük semti Mihri mah Sultan Camii ve vakıflarıyla başlar. Tıpkı Üsküdar'da olduğu gibi Mihri mah Sultan, burada da, şehre Avrupa tarafından gelen orduları, kervanları muhteşem bir abideyle karşılıyor. Bu camiden başlayarak; birbirini izleyen Hacı Muhiddin Caddesi, Yusuf ağa Sokak ve Prof. Naci Şen soy Caddesi (Eski Lökümcüler Sokak) izlenerek Karagümrük Meydanı’na gelinir. İlk başta herhangi bir semt meydanı gibi duran bu çarşı, aslında eski İstanbul'un artık oldukça azalan karakteristik bir mahalle çarşısıdır. Meydanın güneyinde, milli mimari devrinin eserlerinden olan ve İstanbul'da artık az görülen semt ilkokullarından biri bulunur. Okulun adı da Mihri mah Sultan'dır. Meydana açılan sokaklar buradaki eski zanaat kollarının adını taşır; Yazmacı Hüsref Sokağı, Tahtacılar Sokağı, Rendeciler Sokağı (marangozluğun bu semtte bir zamanlar yaygın olduğunu gösteriyor), Sütçü Murat Sokağı, İşkembeci Malik Sokağı, Lüleci Yekta Sokağı, Sahtiyancı Sokağı, Kepenekçi Numan Sokağı ve bir zamanlar var olan bir değirmene izafeten Harap Değirmen Sokağı bu bütündendir.Karagümrük isminin, Osmanlı döneminde burada bulunan Gümrük Eminliği'nden geldiği düşünülür. Bu eminlik Edirnekapı'dan şehre girenlerin kontrolü için kurulmuştu. Bölge, medreselere yakınlığı, Sur içi İstanbul'un ve tören yolunun yanı başında yer alması, yani ana ulaşım yolunun kıyısında olması sebebiyle hem iktisadi hem de sosyal bakımdan gelişmiştir. Aynı zamanda Fatih medreselerine bitişik olduğundan ulemanın ve ketebenin oturduğu, tarikat merkezi, dergâh ve tekkelerin yer aldığı makbul bir mahalle olmuştur. Yüksek bir tepede kurulduğundan havadar ve latif sayılmıştır. Nitekim semtin çeşmeleri, hamamları, cami, türbe, medrese ve tekkeleri ile çarşısının canlılığı da bunu göstermektedir.Karagümrük ismi: KAYNAK:www.karagumrukluler.org |
|
|||||||||
![]() |